Doğu Karadeniz'deki plastik kirliliğinin boyutu dip çamurunda ortaya çıktı

REKLAM

İSTANBUL (AA) - GÜLSELİ KENARLI - Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Kenan Gedik, Karadeniz'in doğusunda akarsuların denizle birleştiği noktalarda yaptıkları araştırmada bir kilogram dip çamurunda 597 adet mikroplastik bulduklarını, Karadeniz'deki plastik kirliliğinin ana kaynağının akarsular olduğunu söyledi.

Karadeniz'e kıyısı olan Türkiye, Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya ve Ukrayna tarafından 1996 yılında imzalanan "Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması ve İyileştirilmesi Stratejik Eylem Planı" doğrultusunda, planın imzalandığı 31 Ekim günü, "Uluslararası Karadeniz Günü" olarak kutlanıyor.

Bu kapsamda her yıl yapılan etkinliklerle karadan, gemilerden ve atmosferden kaynaklanan kirliliğe dikkat çekilerek, Karadeniz'in korunmasına yönelik farkındalığın artırılması amaçlanıyor.

Çok sayıda çevresel faktörün tehdit ettiği Karadeniz'de plastik kirliliği de bu faktörlerden biri olarak öne çıkıyor.

Prof. Dr. Gedik ve ekibi Doğu Karadeniz'de Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin illerini kapsayan 350 kilometrelik kıyı şeridinde, 15 farklı akarsuyun 16 farklı noktasında mikroplastik araştırması yaptı.

Araştırmanın sonuçlarına göre akarsuların denize döküldüğü noktalardan alınan dip çamuru örneklerinde ortalama her 1 kilogram sediment (dip çamuru) numunesinde 597 adet mikroplastik tespit edildi yani ortalama her 1 kilogram sedimentte yaklaşık 15-20 mikrogram mikroplastik bulundu.

En yüksek mikroplastik yoğunluğu kilogramda 1990 adet yani 50-60 mikrogramla Trabzon Değirmendere'de, en az yoğunluk ise kilogramda 27 adet yani 0,6-0,7 mikrogramla Rize Çayeli'ndeki Büyükköy Deresi'nde saptandı.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Gedik, dünya genelinde denizlerdeki mikroplastiklerin yüzde 80'inin karasal kaynaklı olduğunu ve akarsular aracılığıyla denizlere taşındığı belirtti.

- "Deşarj sularının neredeyse yarısı akarsulara bırakılıyor"

Karadeniz’deki plastik kirliliğinin ana kaynağının akarsular olduğunu bildiren Gedik, "Akarsular genellikle kirleticilerin direkt veya dolaylı olarak bırakıldıkları ortamlar ve ülkemizde de bu durum tam olarak böyle. Hatta resmi raporlara göre, deşarj sularımızın neredeyse yarısı akarsularımıza bırakılıyor. Bunun yanında gerek akarsu yataklarında gerek deniz kıyısında katı atıklar gelişigüzel yığılarak depolanıyor. Bu sebeple de yoğun miktarda plastik, direkt veya dolaylı olarak denizlere ulaşıyor." dedi.

Son çalışmalarında Doğu Karadeniz Bölgesi'nden Karadeniz'e dökülen akarsulardaki mikroplastik kirliliğini tespit etmeyi amaçladıklarını ve akarsuların denize bağlandıkları noktalardan sediment örnekleri topladıklarını aktaran Gedik, bu örnekleri mikroplastik varlığı ve kompozisyonu açısından incelediklerini anlattı.

Sucul sistemlerde kirleticilerin yoğun olarak biriktiği ortamlar olmaları ve incelenen sucul sistemlerin kirlilik düzeyini çok iyi şekilde yansıtmaları dolayısıyla numune almak için sedimentleri tercih ettiklerini vurgulayan Gedik, araştırmanın bulgularıyla ilgili "Tespit ettiğimiz mikroplastikler lif, film ve parça gibi farklı şekillerde, farklı ebatlarda ve farklı polimer türlerindeydi. En yoğun mikroplastik tespit ettiğimiz Değirmendere istasyonu diğer istasyonlara nazaran daha fazla endüstriyel faaliyetlerin gerçekleştiği bir havza. Bunun yanında Trabzon’un, nüfusu ve turizm hareketliliği, diğer noktalara göre daha yoğun olması sebebiyle, tüm bu faaliyetler neticesinde ortaya çıkan kirleticilerin miktarı da burada daha fazladır." diye konuştu.

Gedik, çalışmalarında 5 farklı polimer türü tespit ettiklerini, bunların polietilen tereftalat (PET), polietilen (PE), polipropilen (PP), polistiren (PS), poliamid (PA) olduğu, miktar olarak ise en fazla PET ve PE tespit ettikleri bilgisini paylaştı.

- "Besin zincirine karışarak insan sağlığını tehdit ediyor"

Gedik, polimerlerin kaynakları konusunda şu tespitleri paylaştı:

"Bu polimerler, gıda paketleri, poşetler, paketli içecekler, tek kullanımlık çeşitli mutfak malzemeleri, oyuncak ve kumaş gibi yoğun olarak kullandığımız malzemelerde bulunuyor. Çamaşır makinesinde yıkanan kıyafetlerden, sentetik kumaşlardan, her yıkama sonucunda atık sularla milyonlarca lif deşarj sistemleri aracılığıyla sucul sistemlere geçiyor. Ayrıca bölgemiz arazi yapısı sebebiyle dağınık bir yerleşime sahip. Bu sebeple Doğu Karadeniz'de günlük faaliyetler sonucunda meydana çıkan atıklar, genellikle ya vahşi depolama diye tabir edilen şekilde direkt olarak doğada depolanıyor ya da akarsu havzalarına bırakılıyor. Bu sebeple de bölge akarsularımızda yoğun olarak kirleticiler görülebiliyor."

Denizlere taşınan mikroplastiklerin zooplanktonlardan balinalara kadar birçok deniz canlısı tarafından yutulduğuna ve türlerin hayatlarını tehdit ettiğine dikkati çeken Gedik, bu maddelerin besin zincirine karışarak insan sağlığını da negatif etkileyebileceğinin altını çizdi.

- "Plastik kirliliği Karadeniz'in yüzde 91'inde sorun"

Karadeniz’in en kirli denizler arasında gösterildiği, yeterince korunmadığı ve önlem alınmazsa durumun kötüleşeceği değerlendirmesinde bulunan Gedik, ilk etapta çok uluslu önlemler alınması gerektiğini dile getirdi.

Gedik, şunları kaydetti:

"Karadeniz'in kanal görevi gören yoğun nüfuslu kıyı şehirleri ve büyük nehir sistemleriyle çevrili yarı kapalı bir su kütlesi olması ve bölgenin Akdeniz ile sınırlı su alışverişi, plastik kirliliğinin artmasına neden oluyor. Avrupa Çevre Ajansı (AÇA), plastik atıklardan kaynaklanan kirliliğin Karadeniz'in yüzde 91'inde sorun seviyelerinde olduğunu bildiriyor."

Hızlı sanayileşme, tarımda kimyasal kullanımının artması, yetersiz atık yönetimi ve geri dönüşüm altyapısının Karadeniz'deki kirliliğe ekstra katkı sunduğundan bahseden Gedik, tek kullanımlıklar başta olmak üzere plastik kullanımını azaltmanın alınabilecek basit önlemlerin başında geldiğini belirtti.

Gedik, şu önerilerde bulundu:

"Atık su arıtma sistemlerimizi geliştirmemiz gerekiyor. Ayrıca atık su sistemlerine bağlı olmayan hanelerin bu sistemlere bağlanması da mikroplastik gibi kirleticilerin direkt akarsulara geçişini önlemeye katkı sağlar. Vahşi depolamadan vazgeçip, doğaya daha az zararlı yöntemleri kullanmak ve geri dönüşümün daha etkin şekilde kullanılmasını sağlamak da kirliliğin önlenmesinde atacağımız önemli adımlardan sayılabilir."