UNRWA'nın çöküşü: Batı'nın İsrail ile yeni suç ortaklığı
Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Hasan Basri Bülbül, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansına (UNRWA) yöneltilen suçlamaların arka planını ve hem Filistinliler hem de Batılı devletler nezdinde uzun vadeli maliyetlerini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Uluslararası Adalet Divanının (UAD) İsrail'e karşı verdiği ihtiyati tedbir kararının hemen ardından birçok Batılı devlet, UNRWA'ya yaptıkları yardımı askıya aldıklarını açıkladı. UNRWA çalışanlarının 7 Ekim saldırılarına katılmış olabileceğine dair İsrail menşeli iddialar, kararın görünürdeki gerekçesini oluşturuyor. UNRWA bu tür iddialar karşısında her zaman ivedilikle soruşturma başlatsa da kesilen yardımlar karşısında ciddi bir varoluş kriziyle karşı karşıya kaldı.
- UNRWA'nın önemi
İsrail'in kuruluşu sırasında gerçekleştirilen etnik temizlik faaliyetleri sebebiyle yerinden edilen Filistinliler için kurulmuş bir Birleşmiş Milletler (BM) ajansı olan UNRWA, Filistinli mültecilere yardım ve çeşitli hizmetlerin sağlanmasıyla görevli. Filistinliler için gerçekleştirdiği faaliyetlere 75 yıldır devam eden kurum, temel olarak yalnızca insani yardım değil, ayrıca eğitim, sağlık, barınak, istihdam ve kalkınma alanlarında hizmet veriyor. Dolayısıyla Gazze'deki sivil hayatın her alanında UNRWA'nın çok ciddi rolü bulunuyor.
Ajansın faaliyet gösterdiği 5 bölge var. Bunlar Gazze, Batı Şeria, Ürdün, Lübnan ve Suriye. Tüm bu bölgelerde UNRWA'ya kayıtlı 5 milyon civarında Filistinli mülteci bulunuyor. 1948 öncesi ve sonrasında İsrail tarafından Gazze'ye göç etmek zorunda bırakılan Filistinliler, bu küçük alana sıkıştırıldı. Diğer tüm faaliyet bölgelerinin aksine UNRWA, Gazze için çok daha hayati öneme sahip. Zira Gazze'de yaşayan toplam 2,2 milyon nüfusun 1,7 milyonu mültecilerden oluşuyor. Dolayısıyla Gazze halkının yüzde 75'inden daha fazlası yarım asırdan fazladır bu kurumun faaliyetlerine bağımlı olarak hayatlarını sürdürüyor.
Bu kurumun çöküşüne sebep olacak şekilde fonların kesilmesi, Gazze'deki tüm sivil hayatın yıkımına destek vermek anlamına geliyor. Zaten en temel ihtiyaçların bile giderilmesinin neredeyse imkansız hale geldiği, açlık, kıtlık ve salgın hastalıkların yaygınlaştığı Gazze'de, Batılı devletlerin aldığı bu karar, 1948 Soykırım Sözleşmesi'nden kaynaklanan yükümlülüklerin de açık şekilde ihlalini teşkil ediyor.
- UAD'nin ihtiyati tedbir kararları ve devletlerin sorumluluğu
UAD geçen hafta Gazze'de telafisi mümkün olmayacak kadar gerçek ve yakın bir soykırım riskinin bulunduğunu tüm açıklığıyla ortaya koydu. Her ne kadar Mahkeme, tüm askeri operasyonları askıya alma emri vermese de İsrail'in soykırıma varan faaliyetlerden kaçınması, soykırımı önlemesi ve soykırım çağrısı yapanları cezalandırması gerektiğine hükmetti. Bununla birlikte Mahkeme, çok açık şekilde İsrail'in, Gazzelilerin karşı karşıya kaldığı olumsuz yaşam koşullarının giderilmesi için acilen ihtiyaç duyulan temel ihtiyaçların ve insani yardımın sağlanmasını mümkün kılacak tedbirleri almasını da istedi.
Tüm dünya Mahkeme'nin operasyonların durdurulmasını içermeyen görece muğlak kararının ne anlama geldiğine odaklanmışken, bahsi geçen Batılı devletler Mahkeme'nin en açık kararının dahi altını oyacak bir adım atarak UNRWA fonlarının askıya alınmasına karar verdi. Bir yanda dünyanın en prestijli mahkemesi tarafından 2 milyon Gazzelinin soykırım tehdidi altında olduğu tespit edilmişken, 12 UNRWA çalışanının 7 Ekim saldırılarına karıştığına ilişkin yalnızca bir iddiadan hareketle 2 milyon kişinin yaşamını riske atacak bir karar alınması, tüm ahlaki ve hukuki yükümlülüklerin ihlali niteliğindedir. İsrail saldırılarında şimdiye kadar 150'den fazla UNRWA personeli öldürüldü. 1,9 milyon Gazzeli yerinden edildi. Bu kişilerin ihtiyaçları ise yine UNRWA tarafından karşılanmak durumunda. Zaten böylesi bir dramla baş etmenin nerdeyse imkansız olmasından dolayı acziyet halinde olan UNRWA'nın bir de bu şekilde hedef alınması, Filistinlilerin yaşam koşullarını, onların varlığını kısmen de olsa ortadan kaldırmaya sebep olacak derecede değiştirmek anlamına gelebilecek vahim bir durumdur.
Belirtmek gerekir ki 1948 Soykırım Sözleşmesi yalnızca soykırım yapmamayı değil, aynı zamanda soykırımı önlemeyi de bir yükümlülük olarak tüm taraf devletlere yüklüyor. Bu açıdan Mahkeme'nin ihtiyati tedbir kararından bağımsız olarak tüm taraf devletlerin böyle bir yükümlülüğü zaten var. Özellikle ihtiyati tedbir kararından sonra yapılması gereken şey ancak Gazze'deki insani yardım, gıda ve sağlık sisteminin tam kalbinde yer alan UNRWA ile işbirliğini mevcut olandan çok daha öteye taşımakken, ilgili devletlerin attığı bu adım, Sözleşme'den kaynaklanan soykırımı engelleme yükümlülüğünün açık bir ihlalidir. Her ne kadar UNRWA'ya devletler tarafından yapılan yardım gönüllülük esasına dayansa da 75 yıldır süregelen bir yardımın en kritik anda kesilmesi, bırakın soykırımı engellemeyi, soykırımı kolaylaştırmak ve hatta mümkün kılmak anlamına geliyor.
Devletlerin sorumluluğu hukukuna göre, İsrail'in, Gazze'ye yeterli insani yardım ve hizmetin sağlanmasına yönelik Mahkeme kararına aykırı hareket etmesi uluslararası haksız fiil teşkil ediyor. Böylesi haksız bir fiili işleyen bir devlete yardım eden veya destek olan bir başka devlet, söz konusu fiilin koşullarından haberdar olarak bunu yaparsa ayrıca kendisi de bundan sorumludur. Sonuçlarını öngördükleri halde bilerek ve isteyerek UNRWA'yı görevini yapamaz hale getirecek bir girişimde bulunan Batılı devletler, İsrail'in UAD kararına uymamaktan doğan hukuka aykırı fiillerine ortak oldu.
- UNRWA neden hedefte?
İsrail uzun yıllardır UNRWA'yı hedef alıyor. UNRWA'yı sıklıkla Hamas'ın BM kolu olarak betimlemekten de hiç çekinmiyor. Bu rahatsızlığın birkaç sebebi var. Öncelikle nerede olursa olsun, gerek Gazze gerek Suriye gerek Batı Şeria, UNRWA, tüm Filistinli mültecileri birbirine bağlayan bir yapı arz ediyor. Filistinlileri ortak bir paydada buluşturan UNRWA, onların ulusal bilinçlerinin oluşmasında önemli rol oynuyor. UNRWA'nın 30 bine yakın çalışanının çok büyük bir kısmını Filistinliler oluşturuyor. Böylece UNRWA'nın idare ettiği okullarda çocuklara Filistinli olma bilinci ve bağımsızlık fikirleri aşılanıyor.
Diğer yandan, meselenin arkasında oldukça önemli bir hukuki durum var. UNRWA'ya yalnızca 1948 ve 1967'de yerinden edilen Filistinli mülteciler değil, bunların çocukları da mülteci olarak kaydediliyor. Böylece Filistinli mülteci meselesi İsrail için asla kapanmıyor. Bu kişilerin kendi ülkelerine dönüş hakkı ise uluslararası hukuk tarafından tanınmış bir hak. 1948 yılında 900 bin civarında olan Filistinli mülteci sayısı, bugün 5 milyondan daha fazla. Haliyle, giderek artan bir dönüş talebi İsrail için her zaman tehdit olarak kalmaya devam ediyor. Bu da UNRWA'nın varlığı sayesinde mümkün oluyor.
- Mülteci hukuku açısından UNRWA'nın sona ermesi ve Avrupalı devletler
1951 Mülteci Sözleşmesi madde 1, Filistinli mültecileri Sözleşme kapsamından çıkarıyor. Bunun sebebi, bu kişilerin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) dışında bir BM ajansından yani UNRWA'dan zaten yardım veya himaye görmeleridir. Ancak aynı fıkranın 2. bendi, belli şartlar altında bu kişilerin yeniden Sözleşme kapsamına gireceğini ifade ediyor. Buna göre, UNRWA yardım veya himayesi herhangi bir sebeple sona ererse Filistinli mülteciler, Sözleşme'nin sağladığı korumadan kendiliğinden yararlanabiliyor. Yani bir Filistinli mülteci UNRWA bölgesinin dışında bir yerde iltica talebinde bulunursa ve bu talep kendi iradesi dışında gelişen olayların zorlamasıyla olmuşsa, iltica talebi otomatik olarak kabul edilmek durumunda. Fonu kesen Batılı ülkeler için de bu durum geçerli. Batılı ülkeler, İsrail'in peşine takılmış giderken, İsrail'in aslında Filistinli mülteci sorununu İsrail'e özgü bir sorun olmaktan çıkarıp kendilerinin de bir sorunu haline dönüştürebileceğinin farkında değil gibi görünüyor. İsrail'e destek verme yarışında ve tüm değerleri bir kenara bırakmakta sınır tanımayan Batılı ülkeler, ahlaki çöküşlerinin farkında olmadıkları gibi artık kendi çıkarlarını da göremeyecek kadar körleşmiş durumda. Bu cinnet halinden çıktıklarında her zamanki gibi yine çok geç olacak.
[Hasan Basri Bülbül, Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesinde uluslararası hukuk alanında yardımcı doçenttir. Uluslararası Mülteci Hakları Derneğinde de dış ilişkiler sorumlusu olarak görev yapmaktadır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.